Basında Devekuşu



 




Tekne, Yelken ve Deniz Kültürü Dergisi
NAVİGAMAGAZİN.COM






                                                   Naviga Dergisi








Bir
Devekuşu hikayesi





       



Eda YENİL ile yapılan röportaj



Amatör Denizci İsmail Oruç’la kendi yaptığı teknesi Devekuşu ve denizcilik üzerine konuştuk. Deniz fakiri sevmez söylemini yalanlayan Oruç, tarihe de bakıldığında denizcilikle uğraşan kişilerin yüksek gelir sahibi olmadığının görüldüğünü söylüyor.
EDA YENİL
Üsküdardan bir motora atlayıp Ayvansaray iskelesinde inince sol tarafımda gördüm tekneyi, İsmail Oruç’un tarif ettiği gibi: Henüz bitmemiş zaten, görürsünüz. Ayvansarayda inip etraftaki teknelere bakıyorum Devekuşunu görünce bu teknenin neresi bitmemiş” diye geçiriyorum içimden. Sonra İsmail Bey elini uzatıp tekneye binmeme yardımcı oluyor ve orada başlıyor İsmail Beyin tabiriyle deniz kokan sohbetlerden biri daha.  

İşletme mezunusunuz ve tekne yapmaya başlamadan önce denizle hiç alakanız olmamış. Denizle olan bu ilişkiniz ne zaman başladı?
Ben hasbelkader işletme mezunuyum. Siyasal okumak istiyordum, 76-77 mezunuyum liseden, o zamanlardaözel yüksek okulları devletleştirmişlerdi. İstanbulda Siyasal Bilimler Fakültesinin olduğunu gördüm. Ankaraya gidip uğraşmak yerine İstanbulda okumayı tercih ettim. İlk sekizdeydim ben okulu kazandığımda. O zamanlar nereden bileceğim kaymakam olmak Ankara Mülkiyelilerin elindeymiş. Siz ne okursanız okuyun, öyle bir şansınız yokmuş. Bir dönem ticaretle uğraşıp en sonunda bir ilaç firmasında reprezantlık yaptım. O zamana kadar hiçdenizle ilgili birşey yoktu kafamda. Ama hep şu var, deniz kenarında bir yere gittiğinizde tekneler dikkatiniziçekiyor. Benim mesela sevdiğim bir tekne vardı adı Ali Can, benim oğlumun adı da Ali Can.
İşi bırakmaya karar verdiğimde de okumayı seven bir insanım, yelkenlilerle ilgili bir dergiyi takip etmeye başladım. Derginin yanında tekne planları incelemeye başladım. İçimde hep bir uhde vardı. Ulaşamamanın uhdesi. Biz denizlerle çevrili bir ülkede yüzmeyi bile zar zor öğrenen insanlarız. Ben liseden sonra ancak denizin yüzeyinde kalmayı öğrendim mesela. Çünkü sürekli bir set konuldu önümüze. Sonrasında kendimi ve merakımısınamak için bir günlük bir yelken deneme gününe katıldım. Aynı zamanda da bir sandal bakınmaya başlamıştım ki bir tane buldum. Sonra satan kişi bunu bana satmaktan vazgeçti. Bir yandan da internetten yelken planlarına bakıyordum. Yapar mıyım yapamaz mıyım diye düşünürken bir Haziran ayı bay-pass oldum ve sonrasında Tekirdağ’a gittim. Orada yine araştırırken bir plan buldum ve boş durmaktansa onu yapmaya kalktım.
İlk teknemi bir 29 Ekimde suya indirdim. Her şeyiyle tamamlanmamıştı ve birçok şeyi idareten yapılmıştı ama ben onunla hiç değilse gidip balık tutabildim. O teknem 2,5 metre idi. Sonrasında daha düzgün bir planla, daha büyüğünü yapmak istedim. Planı uzun uzun inceledikten sonra, gözümü karartıp bunu yapacağım dedim.
İlk minik teknemi yaparken çok ilkel yollar kullandım. Sonra ikinci teknemi yaparken daha fazla tecrübem vardı. Ona hatta planın dışında bir kamara bile yaptım. 23 Nisan 2012de suya indirdim ve 19 Mayısta Tekirdağ’da yola çıktım.

Siz artıüçüncü teknenizi tamamlamak üzeresiniz. Bir tekneyi yapmak sizin için ne kadar zaman alıyor?
Ne kadar çalışacağınıza bağlı. Tam zamanlı çalıştığınızda sabah 07.30 akşam 19.30 arasında çalışmak kaydıyla, sadece Pazar günleri çalışmayarak, 120 işgününde bir tekne bitirilebiliyor.

Tekneleri, yatı, katı var diye tabir edilir bazen zenginlik, tekne yapmak veya denizcilik lüks bir uğraş mıdır?
Aslına bakarsanız bugün kiminle konuşsak, kiminle sohbet etsek veya şurdan geçen yüz kişiyi çevirsek büyükçoğunluğu ne güzel tekne, ne güzel sandal diyor. Ama ondan sonra da birden bire durmaya başlıyorlar. “İşte çok pahalıdır, benim kazancım ne ki yapayım diyorlar. Böyle olmamalı birşey. Bugüöğrencisinden işçisine, memurundan benim gibi emeklisine her kesimdeki insanın belli kriterlerde bir şeyleri yapabilmesi lazım, eğer seviyorsa. Bu insanlar ilk denize çıktıklarında vazgeçebilirler de bu da bir ihtimal. En azından insanların bir denemesi lazım. Ama bizde aman pahalıdırsen kim oluyorsun da yapacaksınsenin kaç liran var da bu işe gireceksin gibi söylemlerle insanları uzak tutuyorlar. Bir de Deniz fakiri sevmez diye bir deyim uydurmuşlar. Oysa çok eskilere baktığınızda denizcilikle uğraşan kişilerin yüksek gelir sahibi olmadığınıgörüyorsunuz. Genelde balıkçı, denizci dendiği anda o zamanlar daha gariban insanlar akla geliyordu. Şimdi denizcilik dendiği zaman balıkçıları ayırdılar zaten, işte lüks yatı olan milyon dolarları olan insanlar olacak. İşte ben buna isyan ettim.
Marmara Denizi kıyılarını da çift taraflı sayarsanız, Türkiyenin dört tarafı denizlerle çevrili bile diyebiliriz.İnanılmaz bir kıyı alanına sahibiz ama Türkiyede denizcilik diye bir şey yok. Ne yapılabilir diye ben de soruyorum ama bu işin uzmanı değilim. Bence en azından mevcut tekne sayıları artarsa, özellikle gençler teşvik edilir ve benim yaptığım ilk sandallar gibi sandallar yaptırılabilir. Ben aslında böyle projeleri hayata geçirmek istedim fakat Türkiyede bu, bir şekilde imkansız hale getirilmişHer mahalleye bir tekne sloganıyla yolaçıktım. Okullara gittim. Sponsorlar buldum. Fakat bazı okullar benimle görüşmedi bile. O kadar çok bürokratik işlem yapmam gerekti ki, hayalim duvara tosladı. Ben yine de vazgeçmedim. İnternetten insanlarla yaptıklarımıpaylaşmaya başladım.
En büyük sıkıntı: Barınak
19 Mayısta yola çıktım Tekirdağ’dan, İzmire kadar 4,5 metrelik tekneyle gittim. 500 deniz mili, bin km yol. Oraya iyi ki gitmişim çünkü denizciliğin sadece tekne sahibi olmak ve denizde seyretmekle bitmediğini öğrendim. Aslında günümüzde en büyük sıkıntı barınak sıkıntısı. Teknenizi bağlayacak yer bulamıyorsunuz. Üç aşağı beşyukarı ikinci el bir araba parasına bir tekne alabiliyorsunuz. Fakat bunları barındıracak yer bulamıyorsunuz.
Benim bu yaptıklarım hep protestlikten geliyor, yani bir isyan var hep içimde. 
2012nin kış aylarında, oturup yaptığım geziyi yazdım. Daha uzun bir gezi için yeni bir tekne aramaya başladım. Biraz araştırdıktan sonra Devekuşu 2nin planını aldım fakat maddi kaynağım olmadığı için yapamıyordum. Dedimki plan dursun nasılsa bir ara yaparım. Maliyeti 12 - 14 bin arası tutar gibi bir hesap yapmıştım. Bizimgezi korsan diye bir grubumuz vardı internette. Onlar bir gün aralarında para toplamışlar. Bana kontraplaklarıaldılar. Daha önce tanıştığım bir firmadan da yapıştırıcıları aldım. İlk yaptığım Devekuşu teknesini satıp, biraz da kredi ile Devekuşu 2yi de suya attık. Maliyeti beklentimin biraz üstünde çıktıŞu anki eksiklerini de sayarsak 20 milyara tamamlamıiş olacağım sanırım.
Bu tekne çift salmaya sahip ve ağır bir tekne olmasına rağmen sığ sulara girilebiliyor. 40 cmye kadar suya girebilen bir tekne. 5,70 metre boyu ve bin 300 kilo, dolayısıyla dalgalarda daha az sarsılıyor. 
Sadece Marmarada gezmek için bir tekneye bu kadar para verilmez bence. Ben bu tekneyle Hataydan Hopaya, tüm Türkiye kıyılarını gezmeyi planlıyorum. Bu yüzden daha güvenli olması için de planın dışında ekstraları var ve bunların maliyetleri de beraberinde geliyor.
Ben aslında 29 Ekimde bu tekneyi her şeyiyle tamamlayabilseydim bu geziye çıkmayı planlıyordum fakat geminin tamamlanmasına daha bir ay var ve sonrasında hava şartları bu boyda bir tekne için uygun olmayacak. Büyük bir ihtimalle, 23 Nisanda bu geziye başlayacağım. Aslında gönül ister ki 19 Mayısta da Samsunda olayım ama Karadeniz beni biraz ürkütüyor. Orası için yeterince deniz tecrübem yok. Önce Akdenizi göreyim, oradaki yolu bir katedeyim sonra Karadenizi deneyeceğim.

Bir teknenin maliyetinin dışındaki masraflar da denizciliğe olan ilgiyi etkiliyor olmalı, ne gibi masrafları var?

Eskiden şu bulunduğumuz semtte tekneler yapılırmışİnsanlar Ayvansarayda yapılmış tekne dediklerinde, buözel bir şeymişŞuanda öyle bir şey yok burada. Tekne fuarlarına giderseniz fuarlarda gördüğünüşey bilmem kaç bin dolarlarla başlayan, çoğunluğu fiberglastan yapılmış, Avrupanın artık güvensiz bulduğu teknelerdir.
Bunları alan kesim de Türkiyenin en fazla yüzde 10luk kesimi. Bunlar alındıktan sonraki adım ise bu teknelere barınacak bir yer bulmak. Bunun için de marinalar kurulmuş. Fakat bu marinaların kendi yönetmelikleri ve uygulamaları nedeniyle bir yıl için ödenecek barınma fiyatı, normal bir teknenin alım fiyatını geçmekte. Bence bunun nedeni insanları üretmekten uzak tutup, her şeyde olduğu gibi sen uçağını yapma ben sana veririm, arabanı yapma biz sana satalım, tekneyle uğraşma biz sana denenmişini verelim mentalitesi. Bir de bakıyorsunuz ve marinaların da bu tekne üreticileri ile bir şekilde bağlantılı olduğunu anlıyorsunuz. 
Marinalara dair bir diğer sıkıntı da marina sahiplerinin yönetmeliğe zorla soktuğu marinaların etrafının 1.80 boyunda tellerle örülme zorunluluğu. Bunu yaparsan, halkın denize ulaşmasını engellemiş oluyorsun.
20 bin yabancı
tekne var
44 binden biraz fazla özel tekne var Türkiyede, 18 bin de balıkçı teknesi var. Bunlar 2012 rakamları. Bu 44 bin teknenin yarısı zaten küçük oldukları için kuma çekiliyorlar. Ben balıkçı barınakları kapasitesini araştırdım, marina ve belediyenin barınak olarak gösterdiği yerlerin kapasitelerini araştırdım ve 8-10 bin arasında boş yer olduğunu öğrendim. Fakat sürekli dolu olduğu iddia ediliyor. Bu durumda da yabancı bayraklı tekneler çıkıyor karşınıza. Yani Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı sahibi olan, yabancı bayraklı tekneler. Denizcilik Federasyonu bunun 3 bini geçemeyeceğini söylese de benim iddiam bunların en az 20 bin olduğu.
Bu gemilerin çoğu Ame-rikanın Delaware kentinden geldiği için arkalarında Delaware yani okunuşu iledalavare yazıyor. Bence bu çok anlamlı. Nedeni de şöyle; oradan bir bayrak aldığınızda vergilerden kurtuluyorsunuz, orada teknenizi tescil ettirmeniz yetiyor. Kaza yapmadığınız sürece sahil güvenlik sizden hiçbirşeyin hesabını soramıyor. Size telsiz ehliyeti, kaptan ehliyeti soramıyorlar. Göceke indiğinizde Türk bayraklıiseniz illa size yeşil kart, pis su tankı, temiz su tankı soruyorlar, yabancı tekneye bunu soramıyorlar. Tekneyi Türkiyeden alacaksanız KDVnin yanı sıra bir de ÖTV ödüyorsunuz ama eğer yabancı bayraklı bir tekne alırsanız bırakıÖTV ödemeyi düzenli aralıklarla yurtdışına çıkarak, yakıt için ödediğiniz KDVyi de iade olarak alabiliyorsunuz.

Siz aynı zamanda sosyal ağı ve interneti de aktif olarak kullanıyorsunuz bu iş için. Blogunuzdaki bir yazıdaGenellikle insanlar karadan denize bakarlar. Denizciler ise hem karadan denize hem de denizden karaya bakarlardiyorsunuz. Denizden baktığınızda karada gördüklerinizden memnun musunuz?
İstanbul, iflah olmaz bir kent artık. Denizde gezerken bunu daha farklı bir açıdan görüyorsunuz. GeçtiğimizŞubat ayında yaptığım gezide Kumbağ’a yaklaşırken sahilde gördüğüm betonlaşma içler acısıydı. Arada tek bir eski bina dikkatimi çekti. Daha sonra öğrendiğime göre eski bir şarap imalathanesiymiş. Kumbağ Belediyesi,şimdi o binayı depo olarak kullanıyormuş.

Kutu1

Bir balıkçının dört kocası var
Balıkçı barınaklarına da özel tekneleri alabiliyorlar fakat buna dair bir zorunlulukları yok. O yüzden de genelde yüksek fiyatlar istiyorlar ve bu fiyatlara itiraz edecek olursanız da sizi reddedebiliyorlar. O yüzden insanları tekne yapmaya veya bir sandal edinmeye teşvik etmek sıkıntılı olabiliyor.
Tekne aslında çok masraflı bir uğraş değil fakat mevcut uygulamalar yüzünden yapılmak zorunda bırakılanödemeler insanları vazgeçiriyor. İşte 44 bin tekne var diyoruz o ne zaman ki 444 bin tekneye dönüşür ve siyasiler burada bir oy potansiyeli görür, o zaman bu sorunları çözmek için belki bir adım atarlar. Onun dışında şuan için küçük tekne sahiplerinin etkili olma şansı yok. Denizcilik Bakanlığı bile yok düşünsenize. Bugün bir balıkçının dört tane kocası var, balıkçı tenkesi için liman başkanına gider, ağları vs. için Tarım Bakanlığı’na gider, Emniyete gider, sahil güvenlik de takip eder. Şu an Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı var fakat diğer iki kısımdaki rant o kadar büyük ki denizcilik adına neredeyse hiçbir şey yapılmıyor.

Kutu2

Devekuşu benim
Peki, Devekuşu adı
nereden geliyor?
Hayat boyu karadan denize bakarak yaşamanın devekuşu gibi kafanı kuma gömerek yaşamaktan farklı birşey olmadığını anladığım için yelkenlimin adını Devekuşu koydum. Biz yıllarca tatillerimizde bir yerlere gittik, kafamızı kuma gömdük ve tatil yaptığımızı iddia ettik. Şimdi kafamı kumdan çıkarmanın ve denizden karaya doğru bakarak yaşamanın tadını çıkarmanın zamanı dedim. Yani Devekuşu benim.

Deniz kokan sohbetlerden bahseder misiniz biraz da?
Ben bu işe sıfırdan başladım. Aslında hiçbir şeyi bilmiyordum. Deniz beni tutar mı, onu bile bilmiyordum. Bunun için birçok şey denedim. Başka bir teknede bile yattım ki bunu öğrenebileyim. Neyse ki tutmuyormuş. Ama tabii bu hiçbir zaman tutmayacağı anlamına da gelmiyor diyorlar.
Ben bu tecrübeleri bir şekilde ediniyorum ve insanların da bu ilgilerini gün yüzüne çıkarmak istiyorum. O yüzden Deniz Kokan Sohbetler diye bir şey başlattım. Neredeysem gittiğim yerlerde insanlarla buluşup tecrübelerimi paylaşıyorum. Onların da tecrübelerinden yararlanabiliyorum. Eğer hava güzelse, bir yelken açıp o insanların dümen tutmasını da sağlayabilirim. Bunun için insanları tekneme davet ediyorum.


0 yorum: