Gelibolu
Şarköy den çıktıktan sonra Gelibolu istikametinde ayıbacağı denemesi
27 Mayıs Pazar
Sabah erken uyandım. Kahvaltımı yaptıktan
sonra şu ana kadar yaptığım en uzun seyir’e hazırlanıyorum. Hedef Gelibolu. 5
litrelik bir boş su bidonu alarak benzinciye gittim. Yanımda yedek benzinim
olsun ne olur ne olmaz. Yedek benzinimi kamara içine koyduktan sonra yola
çıktığımda saat 8.30 olmuştu.
İlk bir saat motor rölantide yelkenler açık
gittim. Rüzgâr pupadan geliyor ve ben
pupa seyrinde zorlanıyorum. Birkaç denemeden sonra ayıbacağı yapmayı becerdim.
Bolayır hizasına geldiğimde rüzgâr yön
değiştirerek doğu dan esmeye başladı. Çanakkale boğazı istikametinde kara
bulutlar oluştu. Bulutları görünce can yeleğimi taktım. Kesin farklı bir şeyler
olacaktı. Apaz gidiyorum. Kara bulutlar yaklaşıyor ve rüzgâr da şiddetini arttırıyor.
Denizin üzerinde köpükler oluşmaya başladı. Kuzucuklar kısa bir zamanda koyun
sürüsüne dönüştü. Sancak tarafına doğru, yani kıyıya doğru rahat gidiyorum
ancak tramola atıp açığa çıkmaya başladığımda zorlanıyorum. İlerde burnun
içinde yazlık evlerin önünde iskeleler var. Burnun kuytusuna varırsam
rahatlarım diye aklımdan geçiyor. Olmadı tahta iskeleye bağlar hava kalınca
devam ederim. Devekuşu zorlanıyor.
Motoru çalıştırıp yelkeni indirdim. Motora
yol vermeme rağmen devekuşu beklediğim kadar ilerlemiyor. İlk havamı yemiştim.
Yelkeni indirmek yaptığım en kötü şeydi bu durumda. Camadan vurmayı bilmiyorum.
Camadan için iki ayrı ip yapmıştım oysa. Teknenin başını kıyıdan açığa çevirmek
istedim olmadı. 180 derece yerimde döndüm. Bu ikinci defadır oluyordu. Tekirdağ
da da balıkçı barınağına sığındığım gün aynı şeyi yaşamıştım. Yazlıkların
önündeki iskelelerden birine bağlanmaya karar verdim. Havanın sakinleşmesini
burada beklemeyi düşünüyorum. İskelenin yanına geldiğimde dalganın şiddetiyle
bordamı tahta iskeleye ve salmamı da aşağıdaki taşlara vurdum. Olmayacak burada
barınmayı düşünmek bile hataymış.
Ana yelkeni açtım. Motor da bir yandan
çalışmaya devam ediyor. Burna kadar dar apaz motor ana yelken çıktım. Bir
yandan da korkuyorum. Kalp atışlarımı hissediyorum. Burna kadar bu şekilde
çıktım. Hamzakoy burnu veya bir öncekiydi. Hamzakoy a ulaşabilsem kurtulmuş
olacağım. Askeri bölge falan dinlemeden gireceğim. Burnu dönünce biraz sancağa
kırdım. Rüzgâr apaz geliyor. Ama şiddetli kaç knot bilemiyorum ama kuzucuklardan
anladığım kadarıyla 5 bofor var.
Rüzgârı apazdan almam sadece ana yelken ve
motorla giden devekuşunu rahatlattı. Motoru stop edip kaldırdım. Floku da
açtım. Bunları yapmak için ayağa kalkmam gerekiyor bu esnada da dümeni bırakmak
zorunda kalıyorum. Bagaj lastiği ile dümeni sabitleyerek, ana yelken ıskotasını
da boşlayarak devekuşu nun hızını ve yatmasını biraz olsun azalttım. Flok u da
açıp ana yalken ıskotasını biraz kasınca Devekuşu adeta koşmaya başladı. Ana
yelken ıskotasını biraz kastığımda; Devekuşu salmasını neredeyse görebileceğim
kadar sancak tarafına yatıyor. Becerebildiğim kadar trapeze çıkıyorum. Rüzgâr
hızı koyun içinden daha fazla ama zevk alıyorum yan yatmasından. Bu arada başta
patlayan dalgaların serpintileri kamara üstünden suratıma çarpıyor. Deniz
suyunun tuzlu tadını dudaklarımda alıyorum.
Arkamdan bir balıkçı motorunun sesi geliyor.
Motorun sesinden tam yol geldiğini sanıyorum. Dönüp bakmaya cesaret edemiyorum.
Tüm dikkatim dümen ve ana yelken ıskotasında. Hamzakoy burnuna geldiğimde
yanıma yaklaştı. Balıkçı teknesindeki iki kişi Devekuşuna bakıyorlar. Tahminim
Devekuşu nun o hızı sadece yelkenle yapıp yapmadığı arada motor takviyesi olup
olmadığını merakları motoru askıda gördüklerine giderilmiş oldu.
Buraya gelene kadar yağmur hafifçe çiseyerek,
kara bulutlar arkama Gelibolu yarımadasının Keşan tarafına doğru ilerledi. Hava
kaçağı denen şey buydu demek ki.
Hamza koy burnunu geçince biraz daha
rahatladım. Rüzgâr biraz olsun azalmıştı. Belki de koyu ve iskeleyi görünce duyulan
bir psikolojik rahatlamaydı. Askeri bölge olmasından dolayı girmeye tereddüt
ettim. Az önce hiç böyle düşünmüyordum. Askeri bölge de olsa gireceğim
diyordum. Gelibolu karşımdaydı.
Flok yelkenimi kapattım. Ana yelkenle devam
ediyorum. Keşke ilk sıkıntıyı yaşadığımda bunu yapmış olsaydım. Camadan
sistemini daha kolay bir mekanizmayla çalışır hale getirmem lazım.
Gelibolu ile Hamza koy arasında bir yürüyüş
yolu var. Fenerden başlayıp Gelibolu eski tersane ye kadar devam ediyor. Yolun
sonunda ki limanda feribotlar ve kılavuz botları cirit atıyor. Onların
çıkardığı dalgalar küçük teknelerin hareketine olumsuz etki yapıyor. Motorumu
tekrar çalıştırdım.
Feribot
iskelesini geçerek sancağımdaki rıhtımda bağlanacak yer aradım. Büyük bir
yelkenli tekne de aynı yere bağlanabilmek için servis botunu indirmişti.
İskelemde bakıma alındığını sandığım iki feribot var. Feribotlarla iskele
arasına rıhtımda çay bahçelerinin önünde bulduğum aneleye bağladım. Her feribot
girişinde oluşan dalgalar neredeyse Devekuşu nu rıhtıma çıkaracak. Usturmaça
falan para etmiyor. Bu iş burada olmayacak.
Gelibolu Kaleiçindeki barınakta
İçeride kalenin önünde bir liman olduğunu
hatırlıyorum. Ancak alçak bir köprünün altından geçilerek oraya girildiği
kalmış aklımda. Demek ki dersimi iyi çalışmamışım. Rıhtımdan geçen biri iç
limana gitmemi orasının daha uygun olduğunu söyledi. Direk var nasıl gireceğim
diye sordum. İç limandaki direkleri gösterdi. Yorgunluk muydu? Beceriksizlik
mi? Telaş mı?
Can yeleği eğilip kalkarken tekne içinde bir
yerlere çarpıyor, kendimi çizgi film kahramanı Ninja kaplumbağa gibi
hissediyorum.
Motoru çalıştırıp, feribot ve kılavuz
botlarını kollayarak iç limana geçtim. Hemen her yer dolu. Kıyıdaki restoranın
rıhtımına bağlanmamı işaret etti ağlarını hazırlayan bir balıkçı.
Restoranın arkasındaki rıhtımın yüksekliği
en az 2 m.
Yüksek ama mecburen bağlandım. Dışarıda dalga yemekten daha iyi. Feribotlar
yanaşıp ayrıldıkça, kılavuz botları ralli yaparcasına gidip geldikçe Gelibolu
iç limanda dışarıdan farklı olmuyor.
Rıhtıma konmuş olan beton saksılara
tutunarak karaya çıktım. Halatların bağlanma yerlerini değiştirerek en uygun
yer ve bağlama açısını yakalamaya çalışıyorum. Devekuşu nun küpeştesi ile
rıhtım arasındaki kot farkı 1,5
metre.
Restoran ın kafeteryasına geçip çayımı içtim.
Biraz olsun kendime gelmiştim. Devekuşu nun içi yediği dalgalardan sonra allak
bullak olmuştu. Sancak tarafına astığım yiyecek torbam sallantının etkisiyle
kenarlara çarpa çarpa lime lime olmuş. Başaltına koyduğum kitapların hepsi
yerde. Yavaş yavaş yerleştirmeye çalışıyorum.
Bağlı bulunduğum Limanın dışındaki iskeleye
feribotlar yanaşıp ayrıldıkça ya da artiz kaptanların kullandığı kılavuz
botları hareket ettikçe iç liman onların yarattığı dalgalarla karışıyor,
Devekuşu korkusundan rıhtıma kaçmak istiyordu.
İki restoran arasındaki dar geçitten
lacivert bir yelkenli girdi. Gezgin korsan flaması çekmiş. Nimet. Kıçtankara
biraz ilerime yanaştı. Büyük tekne olmak avantaj mı? Gerçi ben kıçtan takma
motor kullandığım için kıçtankara olamıyordum rıhtıma. Nimet in sahibi Habip
Bey ve eşi ile tanıştık. Güneye iniyorlarmış.
Devekuşu nun hali hiç hoşuma gitmiyor.
Usturmaçalar liman içi karıştığında işe yaramıyor. Rıhtımla aramda kalan suya
bakarken bir şey dikkatimi çekti. Su seviyesinin yaklaşık yarım metre altında
bir tuğla genişliğinde çıkıntı var. Dalga salladığı zaman Devekuşunun altı nın
vurma olasılığı %90. Usturmaçalarda o kadar aşağıya inemiyor. Tekirdağ da
yarışlarda şamandıraları batırmak için kullandığımız kaldırım taşları geldi
aklıma. Ucunda bir ipte bağlıydı. Havuzlukta oturakların altından aldığım
taşları usturmaçaların altına bağlayarak yandan sarkıttım. Taşın ağırlığıyla
çıkıntının köşesine kadar indiler. Şimdi iki usturmaça küpeşte hizasında iki
usturmaça da karina hizasında.
Gece uyumaya çalışıyorum. Sallantılar her
feribotta ve her kılavuz botu çıkışında artarak devam ediyor. Arada kalan
birkaç dakika sallanmadan duruyorum. Henüz uyumuşum. Bir öksürük sesiyle
uyandım. Kaportadan kafamı çıkardığımda iki ayaklı hayvanın birini çiçekliklerin
arasından Devekuşu na doğru kustuğunu gördüm. Çiçekliğin içine kusmaya
çalışıyor ama biraz kafasını kaldırsa doğru benim üzerime… Vatandaşın Çengelköy
patentli olduğu belli. Muhtemelen sarhoş ya da feribotta deniz tutmuş. Bir şey
desem mi?? çekip gitti. Kendime bir kahve yaptım sakinleşmek için.
Saat 2.00 rüzgâr şiddetini arttırıyor. Saat 05.00
te yağmurun sesiyle uyandım. Ben tekne bağlamayı bilmiyorum. Bir yerde hata
yapıyorum. Liman içinde bile sallanan bir Devekuşu.
Gelibolu balıkçı barınağı ve kale
28. Mayıs
Pazartesi
Sabah saat 06.00.
Yağmur yağmaya Devekuşu sallanmaya devam ediyor. Telefonumu şarj etmek ve
kahvaltı yapmak için yanı başımdaki restorana gittim. Bir çorba söyledim.
Telefonumu şarja takarken elimden düşürdüm ve şarj ucu kırıldı. Elimle
desteklediğimde şarj başlıyor elimi çektiğimde kesiliyor. Bir şarj aleti almam
lazım. Belediye parkının arkasındaki telefon hastane sinde bulabileceğimi söylediler.
Yağmur azaldı. Islansam da gideceğim şarj aleti almaya. Yağmurluğumu giydim.
Şapkamı da takarak parkın arkasındaki hastaneye gittim.
Şarj aleti 5tl. İşlem tamam. Tekrar geri
dönerek telefonumu ve laptop umu şarj ettim. Bu arada hava durumuna da baktım.
Yarın da hava lodos. En iyi ihtimalle Çarşamba veya Perşembe günü Gelibolu dan
çıkıp devam edebilirim. Perşembe günü rüzgâr batı esecek ama zayıf. Eceabat 23
oradan da Seddülbahir 14 deniz mili, 37 deniz mili sonra Marmara bitecek ve Ege
ye çıkmış olacağım.
Restoran da öğlen sulu yemek çıkıyormuş. İyi
haber. Çorba, kabak dolması ve yoğurt yedim. Kaç gündür sulu yemek yememiştim.
Tekirdağ da yapılan bölge yarışlarında Çanakkale İÇDAŞ kulübünde yarışan
sporculardan birinin dedesi ziyaretime geldi. Emekli öğretmen imiş. Türkiye ve
dünyanın tüm sorunlarını tartışarak dünyayı kurtardık 2 saatte.
Saat 15.00 yağmur aralıklarla yağmaya devam
ediyor. Gelibolu ya birçok sefer gelmiş olmama rağmen, liman, kale ve feribot
iskelesinden başka bir yerini gezmemiştim. Mürefte de ara sokakları gezmek ve
harap olmuş yıkılması için sahiplerinin dua ettiklerini sandığım tarihi binaları
fotoğraflamak hoşuma gitmişti. Gelibolu nun da ara sokaklarında kim bilir neler
bulabilirdim.
Cem Gür üstat aradı. Gelibolu da bir tekne
imalatçısı varmış. Kemal usta. Onun atölyesine gidip görmemi önerdi. Atölyenin
nerede olduğunu balıkçılara sordum. Tarife göre Gelibolu çıkışında dereyi
geçtikten sonra üzeri teneke kaplı olan yermiş. Tarif edilen yere gidip Kemal
ustayı buldum. Oğlu ile beraber çalışıyor ve yenilikleri takip ediyormuş. Tekne
fuarlarını kaçırmamaya çalışıyorum dedi. Kemal ustanın atölyesinde tanıştığım
bir balıkçı Devekuşu nu farklı bir yere bağlayabileceğimi birazdan iç limana
gideceklerini orada buluşmamızı önerdi.
Gelibolu daki tarihi eserlerden
Sallantıdan kurtulmak içim bağlandığım ikinci yer
Devekuşu nu bağlı bulunduğu yerden alarak
önerilen yere, karşı köşeye balıkçı teknelerinin arasında bulduğum yere
taşıdım. Burası belki daha az sallayacak ama en azından rıhtımın altındaki
çıkıntıya çarpma riskim yok. Tekirdağ dan aldığım güneş enerjisi ile şarj olan
lambayı havuzluğa şarj olması için çıkardım ve fotoğraf makinemi alarak
Gelibolu nun ara sokaklarını gezmeye başladım.
Tekneye döndüğümde Şarj olması için
havuzlukta bıraktığım lamba yoktu. Gol bir. Habip Bey ile hava durumunu
tartıştık. Perşembe gününden önce çıkılmaz dedik.
Akşam internetten tanıştığımız ama yüz yüze
gelmediğimiz Cumhur Bey ve eşi ziyarete geldiler. Cumhur bey kendi icatlarını
yapan bir mucit.
Bu gece sallantı daha az.
29. Mayıs Salı
Sabah Gelibolu su sporları kulübüne gittim.
Gelibolu feribotlarının yan tarafındaki yürüyüş yolundan ilerlediğinizde dereye
gelmeden karşınızda. Adeta terk edilmiş gibi. Her tarafı ot kaplamış, tel
örgülerin içinde bir iki tane optimist ve dökük bir lazer duruyor. Asıl teçhizat
kayıkhanede olabilir. İçeride bekçiyi gördüm. Kulüp yöneticisinin Akın Bey
olduğunu ve tersaneye gidersem orada bulabileceğimi söyledi.
Gelibolu daki en eski kahvehane (ben söyleyenlerin yalancısıyım)
Gelibolu Feribot iskelesi ve klavuz botları
Tersane sokağındaki beğendiğim tekne kabuğu
Tersane sokağına
gittim. Bu sokak feribot iskelesi ile Hamza koy arasında tarihi binaların
çevrelediği küçük bir meydan. Karada bakıma alınmış tekneler var. Kenarda duran
bir yelkenli çok hoşuma gitti. Meydanın kara tarafında bahçeli bir kahvehane var.
Akın beyin oraya gelebileceğini fakat ne zaman geleceği hakkında bir
fikirlerinin olmadığını söyledi kahveyi çalıştıranlar. Oturdum, iki çay içtim.
Daha sonra tarihi olduklarını sandığım binaların fotoğraflarını çektim.
Yaklaşık 1 saat geçmişti.
Kalktım, ana yola çıkarak limana doğru yürümeye başladım. Karşıma her şey 1 TL
mağazası çıktı. Traş olmak için aynam yoktu. Bir ayna alarak tekneye geldim.
Hava durumunu kontrol ettim. Saat 15.00 e kadar rüzgâr yoktu. Buradan itibaren
Çanakkale boğazını geçene kadar motorla gitmek gerekiyor.
Tersane sokağındaki kahvehane
Yarın Eceabat a doğru
Yazı tonunuzdan yaşınız bana genç gibi geldi. Maceranızı çok yalın ve samimi bir dille anlatmanız son derece hoş olmuş. Bir de "Gelibolu daki en eski kahvehane" sözünüz beni güldürdü. Gelibolu daki en eski tiyatro olacak değil ya.. Tabii ki kahvehane.. Övündükleri şeye bak.. Çok turist çeker burası! :) Elinize sağlık.
YanıtlaSil