Assos-Behramkale
Sabah
uyandığımda biraz ileride diyerek tarif edilen çeşmeyi aradım. Biraz kullanma
suyu takviyesi, fena olmayacaktı. Tarif edilen yer uzaktı. Vazgeçerek saat
10:00 da Babakale den ayrıldım.
Rüzgâr güneybatı. Doğuya sivrice yönüne
doğru ilerliyorum. Arada kavança atıyorum. Uzaktan bir yapı ilişti gözüme. Ne
olduğu hakkında bir anlam veremiyorum. Burunda bir fener var ama yanında hiç bir
şeye benzetemediğim bir yapı. Acaba yoluna kaybeden benim gibi denizciler için
yön tabelası mı? Yaklaşınca radar türü
bir şey olduğunu anladım. O kadar kötü görünüyor ki.
Rüzgar kolayına ve fırışka esiyor. Bu
güzelliği bozmadan Behramkale (Assos) a kadar gideceğim. Sivrice yi dönüşte
ziyaret ederim.
Saat 13.00 Assos. Küçük bir barınak. Girişi
dar ve sığ. Büyük tekneler mutlaka giriş ve çıkışta dikkatli olmak zorunda. Sol
tarafta restoranlar ve önlerine bağlanmış tekneler var ve aralarında hiç boşluk
yok. Sağ tarafta boş birkaç yer var ama çoğunda tonoz var. Tonozlar adeta
birbirine karışmış. Demek ki gelip bağlanacak tekneler için. Arada bir boşluk
dikkatimi çekti.
Boş yere doğru
ilerledim. Motoru boşa aldığımda stop etti. Dar bir alan ve motorum yok. Sancak
tarafımdaki motor yatın vardevela tellerine tutundum. Devekuşu nu dizginledikten
sonra, iskelemdeki sahibinin adının Ahmet olduğunu daha sonra öğrendiğim
balıkçı teknesine aborda oldum. Balıkçı teknesinin arkasında ağlar düzenli bir
şekilde dizilmişti. Kamara kapısı açık.
Seslendim. Kimse yok. Karaya çıkarken kartvizitimin arkasına çay
bahçesinde olduğumu eğer denize çıkarsa aramasını ve hemen geleceğimi yazdığım
notu teknenin ön camına sıkıştırdım.
Rıhtıma çıktım. Mendireğin başlangıcındaki
çay bahçesine oturdum. Çay bahçesini çalıştıran Ömer Beye durumu anlattım.
Arkadaşımız dır. Bu havada çıkmaz ama çıkarsa da önemli değil dedi.
Oturduğum yerden tekneyi görüyorum. Rüzgâr
şiddetli ve ben de terliyim. Bu nedenle arkada kuytu bulduğum bir yere geçtim.
Arada da kontrol etmeyi ihmal etmiyorum. Bir ara motor sesi duydum. Yerimden
kalkarak baktığımda, bağlandığım balıkçı teknesinin çıktığını gördüm. Acele ile
teknelerin bağlandığı yere gittiğimde, genç bir delikanlının arkadan Devekuşunu
tonoza bağladığını ve havuzluktan baş tarafa nasıl geçeceğini hesaplarken
buldum. Beraberce Devekuşu nu tekrar bağladık. Bıraktığım kartı görmemişler.
Ahmet Bey akşam balıktan döndüğünde hala
kartı görmediğini söyledi. Oturup hava durumunu konuştuk. Hava durumu her zaman
önemli mutlaka ama artık Ege de olduğumdan benim için biraz daha önemli. Yarın
çıkmak istiyorum. Aynı zamanda sörfçü de olan köyün öğretmeni ve balıkçılar
çıkmamam konusunda beni uyardılar.
Çay bahçesini çalıştıran Ömer Bey aslında
Bursalıymış. Birçok yerde işletmecilik yapmış. Her küçük terde olduğu gibi
burada da yabancılardan hoşlanmıyorlarmış.
Çay için üç ayrı fiyat var. Dışarıdan gelen
misafire 1tl, esnafa 50 krş,köy halkına 30 krş.
Yarın
çıkmayacağıma göre gelmişken Assos harabelerini de gezmek istiyorum.
5 Haziran Salı
Güneş ortalığı yakmadan, limandan yaklaşık 3 km mesafedeki Assos
harabelerini ziyaret etmek istiyorum. Sabah çayımı içtikten sonra, Aristo nun
dünyanın ilk üniversitesini kurduğu yer olan Assos a doğru yola çıktım.
Yavaş yavaş, yokuş yukarı parke taşlı
yoldan çıkıyorum. Ben yukarı çıkarken sabah koşusuna çıkmış olan iki yabancı
turist aşağıya doğru koşularını tamamlıyordu. Yukarı çıkarken, her adımda
denizin güzelliği farklı bir açıdan gözlerinizin önünde sergileniyor. Tepeye
yaklaştıkça bir tarafta sivrice koyu, diğer tarafta kadırga koyu ve karşınızda
Midilli adasını görüyorsunuz.
Harabelere yaklaşırken yaşlı bir kadına
rastladım. Elinde kendi ördüğü çetikleri satmak umuduyla aşağıya otellerin
bulunduğu yere iniyor. Yanıma geldiğinde alır mısın? Diye sordu. Ben hayır
istemiyorum dediğimde, aşağıda insan var mı? Diye sorarak ilerledi.
Behramkale köyüne varmadan harabelerin bir
girişi var. Girişe bir bekçi kulübesi koymuşlar ama içinde kimse yok. Kapı
aralık. Aralık olan kapıdan içeri girdim. Kalıntılar arasında bilgi içeren
levhaları da fotoğraflayarak ilerliyorum. Aristo da belki buralarda bir
yerlerde.
‘’Antik taşların üzerine çıkmayın’’ yazan
uyarı levhaları koymuşlar. Buradaki her taş antik değil mi? Yoksa az antik, çok
antik gibi bir ayırım mı var? İnsanlar
çıkıyor mu bilmiyorum ama küçük ve büyükbaş hayvanların çıktığı antik taşların
üzerlerine bıraktıkları dışkılardan belli.
Şehrin ana kapısı zannettiğim yere
taş döşeme yoldan Aristo nun derslerini dinlemeye giden bir öğrenci edasında
yürüyorum. Aristo yu sorsam nerde olduğunu bulabilir ve derslerine girebilir
miydim? Diye aklımdan geçirerek ilerlerken benden daha önce derse gelen
bir başka öğrenciye ilişti gözüm. Sol tarafta kent duvarlarının yanındaydı.
Köylülerden birine ait olan bir beygir. Ana kapı ya giden yol olduğunu tahmin
ettiğim yolun sol tarafındaki mezar kalıntıları. İçleri kim bilir kimler
tarafından ne zaman talan edildi. Tepeden Kadırga koyunu seyrettikten sonra Aristo’yu
bulmaktan vaz geçerek Behramkale köyüne yöneldim.
Köye çıkmak için yoluma devam ederken,
meydana geldiğimde Aristo ile karşılaştım. Aristo orada beni bekliyormuş.
ARİSTO
Bu meydandan sağa dönerek dik yokuştan
yukarıya devam ettim. Yolun har iki tarafını hediyelik eşya satışı yapılan
stant lar işgal etmiş. Kimisi yöresel ürünler kimisi incik boncuk satıyorlar.
Benim geldiğim saat erken olduğu için stant ların tamamı açılmamış.
Yukarıda kilise harabesi varmış. Kültür
bakanlığı bir gişe koymuş buraya ve giriş 8 TL. Yok, eğer müze kart alırsan 15 TL
ye tüm yıl kullanabiliyormuşsunuz. Hemen solunuzda 1500 lü yıllardan kalan
Murat Hüdavendigar Camii bulunuyor.
Geri döndüm be az önceki meydana geri
geldim. Bir yol da sola köyün içine doğru gidiyor. Bir simit aldım ve
ilerlerken sağ tarafta bir kahve gördüm. Çay ve simit. Güzel bir zevk. Burada
çay 30 krş. Az önce geldiğim tarihi bölgede içseydim 1 TL.
Güneş yavaş yavaş tepeye yaklaşmakta.
Aşağıya inerek, deniz kıyısında gölgede oturmak en iyi iş olacak öğlen
saatinde. Yola çıkarak geldiğim yoldan bu sefer aşağıya iniyorum. Bekçisi
olmayan kulübenin yanındaki kapıya geldiğimde yukarı çıkarken gördüğüm yaşlı
kadını oturmuş tezgâh açmış olarak buldum. Önünde çetik ve eşarplar. Nine 82
yaşındaymış. Maşallah. Biraz daha ilerledikten sonra arkamdan gelen bir araç
beni de aldı ve aşağıya deniz kıyısına geldik.
Aşağıda, yani limandaki şu anda biri
haricinde otel olarak kullanılan binalar eskiden palamut deposu olarak
kullanılıyormuş. Karadan gelenler develere, denizden de teknelere yüklenerek
sevkiyat yapılırmış.
En büyük sıkıntı helâ. Biri hariç dediğim,
jandarmanın kullandığı binanın karşısındaki tek umumi tuvalet tüm turiste
hizmet vermeye çalışıyor…
0 yorum: